Endüstri 4.0 kendi içerisinde 9 teknolojinin entegrasyonunu içeriyor. İnternetten rahatlıkla bulabileceğiniz bilgiler olduğu için bunları saymaya gerek yok. Her biri işletmeye özel değerlendirilmesi gereken, analiz edildikten sonra işletmeye özel dizayn edilecek değer akışının içindeki konumunun tespit edilmesi gerektiği konular. Ancak bunlar uygulanmadan önce Endüstri 4.0’a uygun veri ve bilgi değer akışını analiz edebilmek ve yeni durumu dizayn edebilmek için zaruri olan bir konu var, o da yalınlaşma.
Yalınlaşmadan yapacağınız her türlü Endüstri 4.0 yatırımı, her türlü dijitalleşme girişimi hantal ve verimsiz süreçlerinizi dijitalleştirmeniz anlamına gelir ki bu da yatırımınızı verimsiz kullanmanız ve haliyle yatırımın geri dönüş süresinin uzaması anlamına gelir. Doğru dizayn edilmemiş süreçlerin dijitalleştirilmesi maalesef işletmelerde çok yaşanan bir durum. Bunun en basit örneği Türkiye’de ERP programlarının kullanım derinliği. Pek çoğu hala sadece muhasebe programı gibi kullanılıyor. Excel desteği olmadan kullanılan ERP programı yok gibi, kapasite planlamasını ERP’de yapan firma oranı Türkiye’de %1’i geçmez herhalde. Bunların hepsinin sebebi süreçlerin stabilize edilmeden, bilgi ve veri değer akış analizi ve tasarımının yapılmadan dijitalleşme süreçlerine girilmesi.
1997 yılında Siemens’te çalışmaya başladım ve 1998’de bölüm değiştirdim. Geçeceğim bölüm 2 yıldır SAP geçişine hazırlanıyordu. Fabrikadan belki 20, IT bölümünden belki de 10 SAP danışmanı ile yürütülen bir projeydi. Bölümde başlayacağım Pazartesi öncesindeki hafta sonunda son test çalışması yapılıp Pazartesi canlıya geçilecekti. Böylece cumartesi ve pazar günü teste katılarak programı tanımaya çalıştım ancak öğrenmek çok da mümkün olmadı, herkes bir şeyler test ediyor, Pazartesi canlıya geçişin başarılı olacağından emin olmaya çalışıyordu.
Pazartesi oldu ve herkes bilgisayarların başına geçti. Ustabaşılar haliyle iş emirlerini açmak için kolları sıvadılar. Ne oldu? O gün hiç iş emri açılamadı. Masalarından ayrılamadılar. 2 senelik uyarlama sonucunda elde edilen sonuç; açılamayan iş emri seviyesindeydi. Sonra elbette sorunlar çözüldü, iş emri açılabildi. Sanırım 1 sene sonra fabrikanın SAP koordinatörü olmuştum. ERP’nin neler yapabileceğini araştırmaz, deneyimlemezseniz kendinizi geliştiremezsiniz ve ben de kurcalamayı seviyordum, girilmedik maske (ekranlara o zamanlar verilen ad) bırakmıyordum.
2000 yılında Siemens’ten ayrılırken SAP için “altımızda Ferrari var, Murat 124 gibi kullanıyoruz” diyordum. Ben Ferrari’nin sınırlarını keşfetmeye çalışırken yani 9 teknolojik unsurdan dikey ve yatay entegrasyonda en tepede yer alan ERP’nin en verimli şekilde kullanılması için uğraşırken sistemsel sebeplerle bu çok da mümkün olmuyordu.
2005 yılında 4 atölyeden sorumlu ön imalat yöneticisi olarak döndüğümde ilk sorduğum sorulardan 2’si, “kapasite planlamayı nasıl yapıyoruz?” ve “OEE’yi nasıl takip ediyoruz?” olmuştu. Aldığım cevap şaşırtıcıydı. 7 sene sonunda kapasite planlama hala Excel’de yapılıyor ve OEE ölçülmüyordu. O zaman şaşırmıştım ama şu andaki firmaların durumuna bakınca biz uzay çağını yaşıyormuşuz.
2006 ya da 2007 senesinde kapasite planlamayı ve OEE hesaplamayı SAP’de devreye aldık ve günlük, haftalık, aylık, yıllık iş akışlarımızın bir parçası haline geldiler.
ERP programları standart yapıları gereği kapasite planlamayı yapmanıza ve verimlilik hesaplamanıza imkân sağlamalıdırlar. Eğer bunu yapamıyorlarsa ya onlara ERP diyemezsiniz ya da devreye alma başarılı bir şekilde yapılmamıştır. Eğer bunu sağlamak için yama yazılımlara ihtiyaç duyuyorsanız yine bir şeyler yolunda gitmemiş demektir.
2009 yılında henüz MES yokken MES algoritması yazmış ve otomasyon ekibine programlatıp makinelere entegre ettirmiştim. Önümüzdeki günlerde Manuel OEE takibi ve MES takibiyle ilgili de bir blog yazacağım. Herkese sağlıklı günler diliyorum.
— Dr. Doğan Hasan